Senin hakkında yazılan yazı, dalgalara benziyor.Kalbim ise kıyı.Her dalganın vuruşunda birkaç sözcük koparıyor deniz.Bazen gemiler geçiyor, hızlanıyor dalgalar.Daha çok vuruyor kıyıya, daha çok sözcük koparıyor.
O yüzden denizinin kokusu gibi hatırlıyorum seni.Denizin kokusu gibi; saf, temiz insana huzur ve güç veren.Her anışımda içime çekiyorum o kokuyu.Bir çocuk gibi gülümsüyorum.
Gemilerin ne yaptığı umrumda olmuyor.Ne kadar çöp atılırsa atılsın rıhtımdan, sen bambaşkasın.Ne yaparlarsa yapsınlar aynı temiz kokuyu yayıyorsun etrafa.
Henüz küçük bir çocukken çok duymuştum adını.Anlam veremezdim hiçbirine...
Sonra bakıp resmine, tamam demiştim bu, o adam olmalı ondan başkası olamaz.Gülümsüyordun öylece, birşeyler bekler gibi bakıyordun.Saf, içe işleyen bir mutluluk, huzur ve güven vardı yüzünde...
Saçlarının önü biraz dökülmüştü, çok da genç sayılmazdın doğru.Ama bakışında birşeyler vardı.Küçükken annem uyuduğunda gider yanına yatardım, gülüşünü izlemekte aynı huzuru verir bana.
Kitaplarda heybetli fotoğrafların durur hep.Kızgın bakarsın bazılarında, kalın kaşların çatılmış olur.Herkes buz mavisi gözlerinden bahseder ama ben denize benzetirim, buz kadar sert değilsin biliyorum çünkü...
Çatık olsada kaşların, lider olsanda, komutan olsanda korkmazdım senden.Ya da en fazla babamdan korktuğum kadar korkardım.Kim bilir belki de seni kırmaktan korkardım.Çalışmadığımda, yararsız her hareketimde, tembelliğimde, haylazlığımda seni kırmaktan korkardım.
Kitaplarda yazıldığın kadar sert olmadığını bilirdim.Konuşurdum bazen seninle, karnemi falan anlatırdım.Çocukluk işte...
Şimdilerde farkediyorum, uzun zamandır konuşmuyoruz.Küsmüş bir çocuk var sanki içimde.
Yinede her kaybettiğimi sandığımda inancımı, daha bir heyecanla arıyorum seni.Arıyorum hiç üşenmeden, gücenmeden gittiğine...
Biliyorum çünkü, gittiğin yer çok uzak değil.Dünyanın iki yüzlülüğünden kaçıyorum, bu yüzden seni aramak bulmaktan daha çok heyecan veriyor bana.
Bulduğumda tekrar duyuyorum denizin kokusunu...Gelecek iyi günlere inanıyorum, daha bir şevkle çalışıyorum sanki.Yani uğraşıyorum, sen rahat ol idare etmeye çalışıyorum.
Güçsüz hissedersem de denizin kokusunu duymak yeter bana.Sana duyduğum güveni hatırlarım, senin bana güvenini, sorumluluklarımı sonra...
Sensiz dönen bir dünya.Her sabah güneşin doğduğu, her sabah saatin sensizliği bildiren sesiyle uyanmak.Ve herşeye rağmen inancını kaybetmemek.
Gece...Sessizlik...Dalgalar hızlandı, hüzünlendim mi ne?Her vuruşunda kelimeler yetersizleşiyor.Saatle zaman ilişkisi gibi; zaman aktıkça saat ilerliyor.Dalga vurdukça kıyıya, kelimeler azalıyor.
Ne çok özlemişim kokunu; deniz kokusunu...
Şimdi al beni mavi kanatlarının altına.O resimdeki gibi gülümse bana, güç ver.Senin gibi ölümsüz olmak istiyorum.
Saat durdu, zaman hala akmakta.Çok geç olmadan al beni de kanatlarının altına.Daha adanacak koca bir ömür var, senin adadığın yollara...
O yüzden denizinin kokusu gibi hatırlıyorum seni.Denizin kokusu gibi; saf, temiz insana huzur ve güç veren.Her anışımda içime çekiyorum o kokuyu.Bir çocuk gibi gülümsüyorum.
Gemilerin ne yaptığı umrumda olmuyor.Ne kadar çöp atılırsa atılsın rıhtımdan, sen bambaşkasın.Ne yaparlarsa yapsınlar aynı temiz kokuyu yayıyorsun etrafa.
Henüz küçük bir çocukken çok duymuştum adını.Anlam veremezdim hiçbirine...
Sonra bakıp resmine, tamam demiştim bu, o adam olmalı ondan başkası olamaz.Gülümsüyordun öylece, birşeyler bekler gibi bakıyordun.Saf, içe işleyen bir mutluluk, huzur ve güven vardı yüzünde...
Saçlarının önü biraz dökülmüştü, çok da genç sayılmazdın doğru.Ama bakışında birşeyler vardı.Küçükken annem uyuduğunda gider yanına yatardım, gülüşünü izlemekte aynı huzuru verir bana.
Kitaplarda heybetli fotoğrafların durur hep.Kızgın bakarsın bazılarında, kalın kaşların çatılmış olur.Herkes buz mavisi gözlerinden bahseder ama ben denize benzetirim, buz kadar sert değilsin biliyorum çünkü...
Çatık olsada kaşların, lider olsanda, komutan olsanda korkmazdım senden.Ya da en fazla babamdan korktuğum kadar korkardım.Kim bilir belki de seni kırmaktan korkardım.Çalışmadığımda, yararsız her hareketimde, tembelliğimde, haylazlığımda seni kırmaktan korkardım.
Kitaplarda yazıldığın kadar sert olmadığını bilirdim.Konuşurdum bazen seninle, karnemi falan anlatırdım.Çocukluk işte...
Şimdilerde farkediyorum, uzun zamandır konuşmuyoruz.Küsmüş bir çocuk var sanki içimde.
Yinede her kaybettiğimi sandığımda inancımı, daha bir heyecanla arıyorum seni.Arıyorum hiç üşenmeden, gücenmeden gittiğine...
Biliyorum çünkü, gittiğin yer çok uzak değil.Dünyanın iki yüzlülüğünden kaçıyorum, bu yüzden seni aramak bulmaktan daha çok heyecan veriyor bana.
Bulduğumda tekrar duyuyorum denizin kokusunu...Gelecek iyi günlere inanıyorum, daha bir şevkle çalışıyorum sanki.Yani uğraşıyorum, sen rahat ol idare etmeye çalışıyorum.
Güçsüz hissedersem de denizin kokusunu duymak yeter bana.Sana duyduğum güveni hatırlarım, senin bana güvenini, sorumluluklarımı sonra...
Sensiz dönen bir dünya.Her sabah güneşin doğduğu, her sabah saatin sensizliği bildiren sesiyle uyanmak.Ve herşeye rağmen inancını kaybetmemek.
Gece...Sessizlik...Dalgalar hızlandı, hüzünlendim mi ne?Her vuruşunda kelimeler yetersizleşiyor.Saatle zaman ilişkisi gibi; zaman aktıkça saat ilerliyor.Dalga vurdukça kıyıya, kelimeler azalıyor.
Ne çok özlemişim kokunu; deniz kokusunu...
Şimdi al beni mavi kanatlarının altına.O resimdeki gibi gülümse bana, güç ver.Senin gibi ölümsüz olmak istiyorum.
Saat durdu, zaman hala akmakta.Çok geç olmadan al beni de kanatlarının altına.Daha adanacak koca bir ömür var, senin adadığın yollara...